Rehberlik Anıları 4
Jan Zakari’nin Anısına…
Vatani görevimi 80’lerde İzmir Asker Hastanesi’nde yaptım.
Lakin bir insanın içine turizm mikrobu girince çıkmıyor…
O zamanlar Kuşadası’na gelen gemilere turizm hizmeti veren en önemli kişilerden biri Jan Zakari idi. Allah rahmet eylesin, genç yaşta kaybettiğimiz Jan Zakari Türk turizmine bir çok yenilik katan en değerli acentecilerden biri idi.
İstanbul’dan İzmir’e gelen bir rehber olarak kendisi ile ilk karşılaşmamız Kuşadası liman yolunun sağındaki Hırant’ın halıcı dükkânında oldu. Çünkü kendisi bir önceki akşam yemeğinden dolayı şiddetli ishal olmuş, her beş dakikada bir tuvalete gitmek mecburiyetinde idi. Doğal olarak da, turu koordine edebilecek halde değildi.
Aynı zamanda doktor olduğum için kendisine bir teklif yaptım:
— Bay Zakari, sizin bu durumda ne rehberlerin, ne de otobüslerin başında olmanıza imkân yok. İsterseniz siz, şu reçeteye yazdığım ilaçları alın ve Hırant ağabeyin dükkânında dinlenin. Bana da en son otobüsü verin ve arkama bir yedek otobüs ekleyin; ben müze girişleri ile turu organize edeyim, tur sonunda da size raporunu vereyim.
Jan Zakari aslında her zaman işin başında olmak isteyen titiz bir turizmci idi. Fakat o günkü durumunda değil Hırant’ın dükkânından çıkmak, tuvaletin yanından uzaklaşması imkânsızdı. Bu nedenle muhtemelen istemeyerek, -ama mecburen- önerimi kabul etmek zorunda kaldı. Böylece ben, 20 küsur otobüsün en arkasında, benimkinin de arkasında otobüslerden biri bozulursa diye boş bir otobüs ile Efes gezisini yaptık. Girişleri ödedim, sonunda da biletlerle beraber verdiği tur harcalamalarını kendisine sundum.
O andaki surat ifadesini hiç unutamam: yüzünde, umutsuzluğun umuda dönüşü ile, hastalığının düzelmesinin verdiği rahatlık karışımı bir teşekkür yansıması vardı. Hiç tanımadığı biri, hiç hata yapmadan turun organizasyonunu bitirmiş, aynı zamanda verdiği ilaçlarla yarım günde kendisini iyileştirmişti…
İlk turdan sonra artık –aramızda konuştuğumuz şekli ile- Jano’nun has rehberlerinden biri olmuştum. Askere gelmeden önce de Bazaar 54’de halı satıcılığı yaptığım ve Kuşadası Kruvazyerlerinde yeterince halı satıcısı olmadığı için işi daha da abarttık:
Artık 1 numaralı otobüste rehber olarak çıkıyordum. Bazaar 54’e gelince, grubumu halı satıcısına teslim ettikten sonra, gelen gruba da halı satıcısı olarak ben çıkıyordum. Hatta zaman kalırsa 2. bir gruba daha çıktığım oluyordu. Böylece bir nebze olsun, halı satıcı eksikliğini de telafi etmiş olduk.
Şimdi beraberce düşünelim:
- Adam askerlik görevinde
- Ayrıca İzmir’de muayenehanesi var
- Ek olarak rehberlik mesleğini icra ediyor.
- Ekin de eki olarak halı satıcılığı yapıyor.
Bu benim hayatımda bir anda dört iş yaptığım tek devredir.
Askerliğim bitip de İstanbul’a döndükten sonra Jano ile dostluğumuz sürdü, seneler boyunca birçok grubunda zevkle rehberlik yaptım. Bunlardan şimdi hatırlayabildiğim Jano’nun yeniliklerinden iki tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
- Bir seferinde arabalı vapurlardan birini kiralayarak boğaz turu yaptık. Arabalı vapurun tabanı, Lapis’ten alığımız halılarla kaplanmıştı. Masalar sinilerden oluşuyordu ve hasır taburelerin üzerine oturan turistler akşam yemeklerini bu ortamda yediler; isteyen nargilesini tüttürdü, isteyen göbek dansözlerini seyretti, isteyen ay ışığında boğaz manzarasını seyrederek şarabını yudumladı.
- Başka bir turda ise, Heybeli Ada’nın arkasındaki plaja kokoreççiler, midyeciler, macun şekerciler vs getirildi, yolcular deniz kenarında yine ay ışığındaki atmosferde yemeklerini yerken, uzaktan iki motor göründü. Bunlardan birinde bir projektör vardı ve diğer motordaki dansözü aydınlatarak gece yarısında yavaş yavaş Heybeli Ada koyuna girdi…
Bu orijinal düşüncelerin adamı idi Jan Zakari. Yeri zor doldurulur…
Bir seferinde de, üç otobüs Anadolu turu yaptık. Yanılmıyorsam, Hikmet Çokar ve Serdar Oğuzoğlu ile beraber: Gelenler “Les femmes liberales luxembourgeoises” yani “Lüksemburg’un liberal/serbest kadınları” idi. Jano dahil 3 rehber, yalnız bayanlardan oluşan 100 kişinin hayalini kurmaya başladık. Hem de liberal/serbest hatunların…
Uçağın gelişinde yaşadığımız hayal kırıklığını ise anlatamam: en genci 70 yaşında Lüksemburg’un liberal partisine üye kadınlarmış bunlar. O andan itibaren haftanın nasıl geçeceğini düşünmeye başladık…
Neyse turumuz gayet güzel geçti. Hatta Milat Öncesi hatunlar o kadar memnun kaldılar ki 2 veya 3 kez tekrar geldiler ve yine aynı rehberleri istediler.
Son turumuzda ise, kadınlardan birinin gözü iltihaplandı. Jano bana “ne ilaç verelim” diye sordu, fakat 100 küsur yaşındaki teyzemiz “ben doktorun vermediği ilacı kullanmam” diye diretti. Stratejik olarak benim doktor olduğumu da söylemememiz gerektiğinden, ne yapacağımızı düşünürken, Jano günün çözümünü patlattı:
— Madam rehberiniz aynı zamanda bir doktorun yanında katip olarak çalışmaktadır, akıllı biridir ve doktorunun yaptığı tedavilerden çok şey öğrenmiştir. Siz bu ilaçları kullanın olmazsa sizi yine doktora götürürüz!
Kadın istemeye istemeye “peki” dedi, fakat gelin görün ki ertesi gün gözü tamamıyla düzelmiş olduğu için hayranlıkla karışık teşekkürlerini sundu:
— Vallahi sizin doktor katipleri de doktorlar kadar becerikli imiş.
Bu seferlik de bu kadar.
Jano’nun mekânı cennet olsun…
Dr. Ahmet GİRGİN
Ağustos 2011
Not: Benim blog sayfam yoktur. Lakin yukarıdaki yazımı Milliyet Gazetesi Blog Editörü beğenmiş ki benim haberim olmadan Milliyet Blog da yayınlamışlar..))
http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlogger/jan-zakari-nin-anisina/Blog/?BlogNo=347653
Not: 1997 de dincilik etkisi artarken Hürriyette bir fotoğraf gördüm:
Bir dinci guruba karşı tek bir genç kız elinde Atatürk fotoğrafı ile sessizce meydan okuyordu..
Dikkat edince bu gencin Jan Zakari’nin kızı Chantal olduğunu hayranlıkla farkettim..
Ne mutlu Jan Zakari gibi bir Levanten, böyle korkusuz bir çocuk yetiştirmiş ki kızı bize laikliği bahşeden Atatürk’e saygısını -birçok sessiz kalan kişiye rağmen- cesurca sergiliyordu..
Yazar Oktay Ekşi’den Kahramanlık Güzellemesi:
Şantal Zakari’nin yürüyüşle ilgili bir yazı kaleme alan dönemin Hürriyet başyazarı, bugünün CHP Milletvekili Oktay Ekşi övgüler dizmişti. Ekşi, 2 Ağustos 1997 tarihli yazısında şu ifadeleri kullanmıştı: “Chantal’ın ortaya koyduğu müthiş bir medeni cesaret… Birkaç bin kişi, gözü dönmüş bir şekilde Ankara’yı basmaya gitmiş… Ve Ankara’nın göbeğinde cereyan eden bu kıyam teşebbüsü sırasında gencecik bir kız, çantasından çıkardığı bir Atatürk resmini, 31 Mart kalıntılarına göstererek ‘İşte! Benim de Atatürk’üm var!’ demiş. 307 yıl önce İtalya’dan Türkiye’ye göç etmiş bir ailenin kızı olan Chantal’ın babası Jan Zakari, dün kendisiyle konuşan gazetecilere, ‘Atatürkçü bir aileyiz’ diyor.”