Osmanlılarda Devşirme Sistemi
Devşirmeliğin temeli, I. Murat döneminde Yeniçeri temini için 1362’de Pencik Kanunu’nun çıkarılmasıyla atılmıştır.
Penç farsça “5″ demektir: pençik sistemi, savaş esirlerinin beşte birinin devlet hazinesine verilmesi gerektiğini gösterir. Savaşta elde edilen beş esirden biri devlete teslim edilecek, ya da belirlenen miktarda ayni ödeme yapılacaktı [1].
Ankara Savaşı sonrası fetret devrine girilmesi ve fetihlerin durması dolayısıyla devşirme yoluna başvurulmuştur. Daha önceki İslam devletlerinde görülmeyen bu uygulamanın Çelebi Mehmet zamanında (1413–1421) uygulandığı, ancak oğlu II. Murat devrinde (1421–1451) kanunlaştığı anlaşılmaktadır.[2]
Devşirme Sistemi’nin Uygulanışı
İhtiyaca göre üç – beş senede bir, Hıristiyan halktan 14–18 yaş arasındaki çocuklardan gürbüz olanları alınırdı. Öncelikle, Balkanlardan devşirme çocuk alınırdı. XV. Yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’daki Hıristiyan halktan da devşirme alınmaya başlandı.[3]
Bu çocuklar önce, Kelime-i Şahadet getirilip Müslüman olurlar, daha sonra da Yeniçeri Ağasının kontrolünden geçirilip sünnet edilirlerdi.
Bundan sonra ise bir kısmı saraya, bir kısmı Bostancı’ya sevk edilir, kalanlar da Anadolu ve Rumeli Ağaları vasıtasıyla geçici bir zaman için Türk köylülerine verilirdi. Bu çocukların toplandıkları bölge dışına verilmeleri adetti. Yani Anadolu’dan devşirilenler Rumeli’ye, Rumeli’nden devşirilenler Anadolu’ya verilirlerdi. Bu uygulamayla devşirilen çocukların kaçmaları önlenmiş olurdu. Türk köylüleri yanında en az üç, en fazla sekiz sene gerekli ölçüde eğitilen Acemi Oğlanlar, Gelibolu ve İstanbul’daki Acemi Ocaklarına sevk edilirlerdi.[4]. Ayrıca pençik ve devşirmelerden güzel ve akıllı olanlar saray için ayrılırlar ve başka bir sarayda yetiştirilip padişah sarayına verilirlerdi.[5]
Devşirme için Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilirken, Türk, Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi.[6]
Devşirme kanununa göre toplanacak çocuğun nitelikleri; Hıristiyan çocuklarının asilleri, papaz oğulları, iki çocuktan sadece biri, birçok çocuğu bulunan bir ailenin en sağlıklı çocuğu seçilir, tek oğlu olanın çocuğu alınmazdı. Ayrıca annesiz babasız çocuklar da devşirilmezdi.[7]
Devşirme sistemini olgun şekle getiren Fatih Sultan Mehmet’tir.
Fatih Sultan Mehmet zamanında bu iş için devşirme memurları tayin edildi. Bunlara Turnacıbaşı, Saksoncubaşı, Zağarcıbaşı, Haseki gibi isimler verilirdi.[8]
Devşirmeliğin Osmanlı İmparatorluğu’na yansıyan olumsuz tarafları
Hıristiyanlar, devşirmeden kaçınmak için devşirilmiş çocukların kaçmasına yardımcı oldukları gibi devşirilmemeleri için çeşitli önlemler de aldılar. Hatta çocuklarının kurtulması için batıdaki Latin Hıristiyanlardan Müslüman olmaktan kurtulmak için yardım istemişlerdir. Örneğin, 1456 yılında Anadolu’nun batı kıyılarında oturan Rumlar, Rodos’taki Hospitalier Şövalyelerine müracaat etmişlerdir. Ayrıca Hıristiyanlar devşirme uygulamasından kaçmak için birçok hilelere başvurmuşlardır. Mesela bazı Hıristiyanlar Müslüman erkek çocuklarını satın alıp, onları Hıristiyan gösterip, devşirme memurlarına veriyorlardı. Hatta bazen çocuklarını sultanın memurlarına vermektense isyanı ve ölümü tercih ettiklerine dair kayıtlar vardır.[9]
Devşirmelerden oluşan idareci kadrosu
Devşirmelerin sadece Yeniçeri ordusunda kalsalardı, kötü sonuçlar doğurmayacaktı. Halbuki bazı devşirmeler çok önemli devlet kadrolarına atanmışlardır. Mimar Sinan gibi çok değerli devşirmeler olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğunu zayıflatmaya çalışan birçok devşirme de tarihe iz bırakmıştır.
Şimdi, idareci kadrosuna yükselen devşirmelerin sayısına göz atalım:
- 235 sadrazamının 150 sinin “devşirme ” (Sırp-Hırvat-Rum-Yahudi-Ermeni vb..) olduğu,
- 210 baş defterdarın 160 ı “devşirme ” (Sırp-Hırvat-Rum-Yahudi-Ermeni vb..) olduğu,
- 170 kaptanı deryanın 115 i “devşirme ” (Sırp-Hırvat-Rum-Yahudi-Ermeni vb..) olduğu,
Yani Osmanlıyı idare edenlerin çoğunluğunun devşirilmiş olduğunu, diğer bir deyimle kökenlerinin Türk olmadığını biliyor muydunuz?
Konuyu biraz daha ileri götürelim ve padişahların evlendiği hatunların köklerine inelim:
- I. Murat’ın annesi Bizanslı Horofira, yani Nilüfer hatun…
- Yıldırım Bayezid’in annesi Bulgar Marya, yani Gülçiçek hatun…
- Çelebi Mehmet’in annesi Bulgar Olga hatun…
- II. Murat’ın annesi Veronika,
- Fatih sultan’ın annesi Sırp Despina, yani Hüma hatun,
- II. Bayezid’in annesi Kornelya,
- Yavuz Selim’in annesi; Ayşe takma adlı Pontuslu bir Rum.
- Kanuni’nin annesi; Polonya yahudisi Helga, yani Hafza sultan,
- II. Selim’in annesi Yahudi kızı Roksalan yani Hürrem sultan;
- III. Murat’ın annesi Yahudi Raşel, yani Nurbanu sultan,
- III. Mehmet’in annesi Venedikli Bafo, yani Safiye sultan;
- I. Ahmet’in annesi Yunan Helen, yani Handan sultan;
- Genç Osman’ın annesi Sırp Evdoksiya, yani Mahfiruz sultan,
- IV. Murat’ın annesi Sırp Anastasya, yani Mahpeyker sultan,
- IV. Mehmet’in annesi Rus Nadya, yani Turhan sultan,
- II. Süleyman’ın annesi Sırp Katrin, yani Dilaşüb hatun,
- II. Ahmet’in annesi Polonya Yahudisi Eva, yani Hatice sultan,
- II. Mustafa’nın annesi Rum Evemia, yani Emetullah sultan,
- III. Ahmet’in annesi de aynı, yani II. Mustafa ile aynı anneden,
- I. Mahmut’un annesi Aleksandra, yani Saliha sultan,
- III. Osman’ın annesi Sırp Mari, yani Şehsüvar sultan,
- III. Mustafa’nın annesi Fransız Janet, yani Mihrişah sultan,
- I. Abdülhamit’in annesi Fransız İda, yani Şermi sultan;
- III. Selim’in annesi Cenevizli Agnes, yani Mihrişah sultan,
- IV. Mustafa’nın annesi Bulgar Sonya, yani Sineperver sultan,
- II. Mahmut’un annesi Fransız Aimée du Buc de la Rivery, yani Nakşidil sultan,
- I. Abdülmecit’in annesi Rus yahudisi Suzi, yani Bezm-i Alem valide sultan,
- Abdülaziz’in annesi Roman Besime, yani Pertevniyal sultan,
- V. Murat’ın annesi Fransız Vilma, yani Şevkefza sultan,
- II. Abdülhamit’in annesi Ermeni Virjin, yani Tirimüjgan sultan,
- Mehmet Reşat’ın annesi Arnavut Sofi, yani Gülcemal sultan;
- Mehmet Vahdettin’in annesi Çerkes Henriet, yani Gülistan sultan…
Yani 36 Osmanlı padişahının -ilki hariç- 35 inin “yabancı ve gayrimüslim kadınlar” (Sırp-Hırvat-Rum-Yahudi-Ermeni vb..) ile evlendiği gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Bir insan sonradan Müslüman olsa dahi kökenlerini unutabilir mi?
Padişahın etrafı bu kadar yabancı kökenli ile sarılmış ise, devlet kararlarında bazı kayırmalar kaçınılmaz olur.
Düşünün ki, hanımız Hırvat kökenli: etrafınızda olan idarecilerin çoğu -hanımın da etkisiyle- Hırvat kökenli olmaz mı?
Sakın, “Osmanlı Padişahları hanımlarının etkisinde değildi demeyin bana: yüzlerce tarih kitabında Haremde dönen entrikalardan, Haseki ve Valide Sultanların Padişahlar üzerindeki etkisinden bahsedilir. Hatta Haseki ile Valide Sultan anlaşamadığı zaman, en kuvvetlisi kim ise onun sözü geçerdi..
İsterseniz, bize lisede öğretilen Mendel Kanunlarını -basit bir şekilde- Osmanlı Hanedanı’na uygulayalım:
- Murat’ın annesi Bizanslı Horofira, yani Nilüfer hatun: yani I. Murat’ın kanı % 50 Türk, % 50 Rum’ dur.
- Yıldırım Bayezid’in annesi Bulgar Marya, yani Gülçiçek hatun: yani Yıldırım Bayezid’in DNA sı % 25 Türk, % 75 yabancıdır artık..
- Çelebi Mehmet’in annesi Bulgar Olga hatun: yani Çelebi Mehmet’in sadece DNA sı % 12,5 Türk, % 87,5 yabancıdır…
- Murat’tan itibaren Osmanlı Hanedanının % 90 soyu yabancı kanından meydana gelmektedir!
- Hele son sultan Vahdettin’ e gelince bu hainde Türk kanı ancak % 0,6 kalmış oluyor!
Bu durumda Osmanlı Handanının Türk olmasından bahsedilebilinir mi?
Kesinlikle hayır…
Son Sultan Vahdettin’in İngilizlere yaltaklanması ve nihayetinde bir İngiliz gemisiyle kaçması bende iki nedeni düşündürüyor:
- Annesinin İngiliz olması
- Kanının % 1 inin bile Türk olmaması ( Vahdettin’in Türk kanı oranı ancak Onbinde 1: yani ona Türk dışında herşey denebilir..)
****************
Özetle, Fatih Sultan Mehmet devrine kadar büyük memurluklar eski Türk ailelerine verilirken, O, vezir-i azamları bile devşirmelerden seçmeye başlamış; böylece Türk beylerinin nüfuzunu kırmıştır. Fatih’in bu saltanat sistemi, devleti dağılma riskinden kurtarmakla beraber, bu yöntemin karmaşık ve bürokratik niteliği nedeniyle, çöküş döneminde Osmanlı padişahları, Selçuklu ve Abbasi sultanları gibi halkına yabancılaşmışlar, dolayısıyla da otorite tamamen saray bürokrasisine egemen olan devşirmelerin eline geçmiştir. Vezirlik de, II. Bayezid zamanında bir fermanla yalnızca saraylı devşirmelere özgü kılınmıştır. Devşirme kökenli devlet adamları, aslında devletin köleleridir. Padişah, otoritesini, düzenli ve sürekli kapıkulu askerleriyle oluşturmuştur. Bu sistem XVIII. Yüzyıl başlarında terk edilmiş, fakat bürokratların kul sayılması görüşü, ancak II. Mahmut döneminin sonlarına doğru kalkmıştır.[10] Ama etkileri Osmanlı İmparatorluğunu tarihten silmeye götürmüştür.
Sonuç:
- Döneminin süper gücü sayılabilecek güçte olan Osmanlı Devleti, asker ihtiyacını karşılamak ayrıca halkını düzenli ve kurumsallaştırılmış bir şekilde toplamak için devşirme sistemini uygulamıştır.
- Osmanlı Devleti bu sistemi uygulamakla hâkimiyeti altındaki Hıristiyan halkın bünyesinde başkaldırması muhtemel bir lider yetiştirilmesini yüzyıllarca engellemiştir.
- Ayrıca devşirdiği o gençleri Türk kültürüyle ve dönemin en iyi eğitimiyle yetiştirerek devlete vezir-i azam olabilecek kişileri meydana getirmiştir.
- Bu sistem Osmanlı Devleti’ne düzenli, sistemli ve eli silah tutan bir ordu ve bu orduyu yönetebilecek ünlü komutanlar kazandırmıştır. Ayrıca devlet idaresini ele alan çok değerli devlet adamları, beylerbeyi ve vezir-i azamlar bu sistem sayesinde Osmanlı Devleti bünyesinde bulunmuşlardır.
- İnsan unsurunun bulunduğu her alanda suiistimallerin olduğu gibi bu alanda da olmuş ve devşirme sisteminin bozulması, yeniçeri ocağı, kapıkulu ocağı dolayısıyla Osmanlı askeri teşkilatının çökmesine neden olmuştur.
- Bana göre, Osmanlı’ nın duraklaması ve gerileyip yok olması Fatih Sultan Mehmet devrinde devşirme sistemiyle başlamıştır, Kanuni den sonra değil…
- ATATÜRK’ ün en büyük başarılarından biri de Türk uyrukluların yüksek eğitim kurumlarına ve devlet üst görevlerine kabul edilmediği, bir “tuhaf” düzen içerisinden ve “İslam” olduğunu iddia edebilen böylesine bir yıkıntıdan “BİRLİK” kurarak, “TÜRK” bilinci yaratabilmiş olmasıdır.
Kalın sağlıcakla…
Dr. Ahmet Girgin
Ağustos 2016
Kaynaklar:
[1] SEVİNÇ, Necdet, Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü, Burak Yayınevi, İstanbul, 1991. s.271.
[2] ÖZCAN, Abdülkadir, “Devşirme”, DİA, c. IX, TDVY, İstanbul, 1994, s. 254.
[3] AKGÜNDÜZ, Ahmet – ÖZTÜRK Said, 700. Yılında Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 46.
[4] HALAÇOĞLU, Yusuf, “Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Genel Türk Tarihi, c. VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 184.
[5] UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. I, Türk Tarih Kurumu Basımevi,Ankara, 2008, s. 509.
[6] ÖZCAN, Abdülkadir, “Devşirme”, DİA, c. IX, TDVY, İstanbul, 1994, s. 256.
[7] ÖZCAN, Abdülkadir, “Devşirme”, DİA, c. IX, TDVY, İstanbul, 1994, s. 256.
[8] ÖZCAN, Abdülkadir, “Devşirme”, DİA, c. IX, TDVY, İstanbul, 1994, S. 255
[9] KARAMUK, Gömeç, “Devşirmelerin Hukuki Durumları Üzerine”, Söğüt’ten İstanbul’a, der. Oktay Özel-Mehmet Öz, İmge Kitabevi, Ankara, 2005, s. 547-549.
[10] FENDOĞLU, H. Tahsin, “Osmanlı Devşirme Sistemi ve Özgürlük”, Uluslar arası Kuruluşunun 700. yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, Selçuklu Üniversitesi Yayınları, Konya, 2000, s. 481-482.
[11] ÇAKMAK, Kerziban, “Osmanlı Devleti’nde Devşirme Sistemi”, http://www.akademiktarih.com/tarih-anabilim-dal/2022-osmanl-aratrmalar/osmanlskeri-yap/19939-osmanli-devletnde-devrme-sstem.html#_ftnref41