MİTOLOJİK AÇIDAN ÜÇ SÜTUN
KÖKEN :
Myhtologia kelimesinde iki zıt kavramın birleştiğini görüyoruz.
- Mythos ( efsane ) ve
- Logos ( söz, anlam, düşünce, akıl, gerçek )
Logos, her şeyin nedeni olan tanrısal bir evren yasasıdır ve saydığım değişik karşılıklardan da anlaşılacağı üzere tam anlamı Yunancadan başka bir dille kolayca çevrilememektedir. “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız” diyerek dünyada her an her şey değiştiğini söyleyen Efes’ li düşünür Herakleitos’ a göre evrende değişmeden kalan tek şey Logos’ tur.
O halde efsane ve akıl / gerçek karşıt kelimelerini düşünerek ilk sorumuzu soralım :
Geçmişte (veya günümüzde) efsane gerçek olarak nasıl anlatılabildi / veya anlatılabilinir mi acaba ?
Mythos, çok tanrılı bir dinin tanrıları hakkında anlatılan efsanelerdir. Myhtologia da bu efsanelerin bir araya gelişi, kitaplaşmasıdır. O halde, acaba Myhtologia’ yı ilk çağın din kitabı kabul edebilir miyiz?
Düşünürler “tek Tanrılı dinlerde İNANÇ söz konusudur, oysa efsanelerde bu anlamda bir inanç yoktur” diyerek kabullenmemektedirler. Ama gene de Mitoloji’ nin din – tanrı fikri ile bağlantısı inkar edilemez bir gerçektir
KORİNT SÜTUNU veya GÜZELLİK:
Binlerce yıl önceydi… Achilleus’ un babası Peleus altın post avcılarının gemisi Argo ile Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’ nden geçerken denizler tanrıçası Tetis’ i gördü. Görür görmez de aşık oldu ve evlenmeye karar verdiler. Düğüne bütün Tanrılar çağrıldı. Yalnızca ortalığı karıştırır düşüncesiyle Kıskançlık ve Nifak Tanrıçası Eris çağrılmadı. Ama Eris bu: Fesat ya da Kavga tanrıçası!! Düğünü haber aldı ve düğünün en hareketli anında ortaya bir altın elma atıp düğün evini birbirine kattı: çünkü elmanın üzerinde ” En güzele kadına ” diye yazılıydı…. Konuk tanrıçaların hepsi kendisini “En Güzel” olarak kabul ettikleri için, herkes, elmanın kendine atıldığını söyleyerek ona sahip olmak istedi. Sonunda seçim üç kişi arasında düğümlendi:
- Ana Tanrıça Hera,
- Savaş Tanrıçası Athena ve
- Güzellik Tanrıçası Aphrodite.
Onlar da içlerinden en güzeli seçmesi için tanrılar tanrısı Zeus’ a gittiler… Zeus, böyle bir olayın başını derde sokabileceğini hissettiği için, güzellere aralarında karısı Hera’ nın da olduğunu öne sürerek bu işi kendisinin yapamayacağını, konuyu ancak Paris (Aleksandros ) adındaki bir gencin çözebileceğini söyledi:
“Siz Edremit’ te, İda (Kaz) dağında, Truva Kralı Priam’ ın oğlu, yakışıklı çoban Paris’ e gidin, güzelden en iyi o anlar! “ dedi. Tanrıçalar da doğru Paris’ e gittiler ve onu etkileyebilmek için çeşitli önerilerde bulundular:
· Athena “Beni seç, Truvalılar bütün Grek ülkesini senin sonsuz aklın sayesinde ezecek, yerle bir edecek” diyerek; şan ve akıl;
· Hera “beni seçersen seni Avrupa’ yla Asya’ nın tek hakimi yaparım” diyerek, zenginlik ve kuvvet;
· Aphrodite ise “beni seçersen dünyanın en güzel kadınını veririm” diyerek, güzellik vaat etti…..
Sonuçta, henüz güzellik sütununda oturan çırak Paris elmayı Afrodit’ e uzatıverdi. Zira Paris, daha kuvvetin ve hele akıl’ ın idrakine varamamıştı…
Böylece Aphrodite dünyanın en güzel kadını seçilmiş oldu. O ‘ da Paris’ e söz verdiği gibi o çağın en güzel kadını Sparta kralı Menelaos’ un karısı Helena’ yı kaçırmasına ve Troya’ ya getirmesine yardım etti. Sparta kralı Menelaos’ ta ağabeyi Agamemnon’ dan yardım istedi, Agamemnon da ordularına emir verdi ve Akhalar Troya’ ya saldırdılar. Troya’ ya Aprodite ( Venüs ) ve savaş tanrısı Ares’ ( Mars ) ten başkası yardım etmedi. Hatta elmayı alamadıkları için Paris’ e kızan tanrıça Hera ve Athena ( Minerva ) Troya savaşı’ nda Akha’ lara yardım ettiler. )
DOR SÜTUNU veya KABA KUVVET:
Bildiğiniz gibi, kuvvet tek başına bir şey yapamaz; güzellik onu süsler, akıl ve hikmet te doğru yolu bulamamıza yardım eder. Eski Yunan Mitolojinde bunun en güzel örneğini Herakles’ te görürüz:
Yunanlılar, ölümlüler içinde en güçlü olarak Herakles’ i ( Herkül ) kabul ederlerdi; adale gücüne beslediği büyük inanç sayesinde hiçbir şeyden yılmazdı, ama zeka bakımından da pek öyle gelişmiş sayılmazdı: sıcaktan bunaldığı bir gün güneşe ok atarak onu söndürmeye, böylece serinlemeye çalışması onun zekası hakkında sizlere bir fikir verir sanırım. Bir gün de denizde giderken dalgaların gemiyi sallamalarına kızmış, eğilerek sulara uslu durmalarını, yoksa hepsini cezalandıracağını söylemişti: Ona akıl’sız kuvvet dense yeri vardır.
Zaten, aklımızın iyiye ve doğruya ermesi bir bilgi işidir. Eğer Herkül yeterli bilgiye sahip olsaydı, belki de ona akılsız kuvvet demeyecektik.
Aslında Herkül’ ün yaptığı işler hep iyi’ ye dönüktür. Kötüleri, sözünde durmayanları cezalandıran, insanın başına gelen afet ve belaları yenerek insanlığa sonsuz iyiliği dokunan bir yiğitlik sembolüdür. Ama akıl’ dan yoksundur. Halbuki aynı mitolojide ilk bilimsel izah ( dolayısıyla akıl ) belirtileri de vardır: Örneğin, Zeus öfkelenince elindekini yeryüzüne fırlatır, bundan yıldırımlar meydana gelirdi; veya dağın içine kapatılmış bir canavar kurtulmak için çırpınır, bu debelenmeler de depremlere neden olurdu. Demek ki mitoloji, seçim yapılabilmesi için hem kaba kuvveti, hem de akıl’ ı kişinin önüne getiriyordu. Seçimin bulunduğu yerde ise hürriyet de var demektir. İyiyi bilirsek onu seçeriz; ama iyiyi bilmemiz için kötüyü de görmemiz gerekir. Aklın iyiye ermesi bilgi işi olduğuna göre, bilgisizlik de aklın zayıflığı / güçsüzlüğü oluyor diyemez miyiz ?
İON SÜTUNU veya AKIL :
Mythos hikaye, logos ise gerçeğin insan sözü ile dile gelmesidir demiştik. Mythos’ dan Logos’ a geçiş ise, insan zekasının kozmik olayları mistik sebepler yerine akıl ve mantıkla izah etmeye başlamasıdır diyebiliriz; yani, mitolojik hikayeler çağından rasyonel düşünceye geçiştir. Eski Mısır ve Mezopotamya tanrıları kedi başlı kadın, kurbağa başlı aslan, kuş başlı adam gibi hayal mahsulü devlerdi. Daha sonra gelişen Anadolu ve Grek yarımadaları medeniyetlerinin tanrıları ise, kusursuz insanlar biçimindeydiler: yani ölümsüz tanrılar hayali bir suret’ den insan biçimine dönüşürken, akılcı bir düzen de getirmiş oluyorlardı.
Dor sütunundan bahsederken Atinalıların sadece beden gücüne bakmadıklarını, onlar için akıl gücü de son derece önemli olduğunu Herküles örneği ile anlatmaya çalıştım.
Şimdi de kısaca Frigya Kralı Midas’ tan bahsedelim: burada bizim için önemli olan Apollon ile Marsyas ( veya Pan ) arasındaki müzik yarışmasında oyunu Marsyas’ tan yana kullandığı için Midas ‘ a kızan tanrı Apollon’ un, Onun kulaklarını uzatarak eşek kulaklarına dönüştürmesi değildir. Sizlere başka bir efsaneden bahsetmek istiyorum: buna göre Midas, Silenos adındaki bir satyre sarhoş olduğu halde çok iyi davranınca şarap Tanrısı Dyonizos Midas’ ı ödüllendirmek istedi ve “dile benden ne dilersen” diye sordu. Midas’ ta, her dokunduğunun altın olmasını istedi. Diyonizos O’ na bu yeteneği verdi, fakat O’ nu çok daha önemli bir meziyetten yani akıl ve hikmetten yoksun bıraktı: Midas’ ın her dokunduğu altın oluyordu ama bunun yol açtığı sakıncaları akıldan yoksun olduğu için önceden görememişti:
Çok sevdiği insanlara dokununca onlarda altın oluyorlardı: kızı, karısı, yakınları…yani belki maddi olarak çok değerleniyorlardı, ama Midas manevi olarak onları tümüyle kaybediyordu….
Ayrıca bir şey yemek istese eliyle tuttuğu tüm yiyecekler de altın oluyordu: yani elindeki ekmek altına dönüşüyordu. Keza su veya şarap içmek istediğinde de aynı şeyler oluyor, içeceği sıvıların da altına dönüşmesi Midas’ ı açlığa ve susuzluğa mahkum ediyordu…..
Sonunda Midas hatasını anladı; O’ nu eski haline döndürmesi için Dyonisos’ a tekrar tekrar yalvardı… Dyonizos ta sonunda isteğini kabul etti, tanrının isteği üzerine Midas Paktolos (Sard) Irmağında ellerini yıkadı ve eski haline döndü: Akıl O’ na yol göstermişti.
Bu efsaneden de anlaşılacağı üzere zengin olma hırsının:
- iyi duyguları yok ettiğini,
- insanları kötü işlere sürüklediğini,
- ancak hayırlı işlere ve toplumun yararına kullanılan zenginliğin bir mutluluk kaynağı olduğunu,
- mevki hırsının düşünceyi bulandırıp kalbi katılaştırdığını,
- önemli olanın yüksek bir mevkiye ulaşmak değil,
- asıl işin o mevkiye layık olunması gerektiğini bilen kişilerin, akıl ve hikmetin yardımını istemeleri altına dönüşmemiş duru su kadar doğaldır …
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım 3 ayrı tür sütunu, bir fazlasıyla Paris’ te bir kilisede görebilirsiniz: Saint Sulpice Kilisesi.
- Dan Brown’ un ilk romanı “Da Vinci Şifresi”nde konu olan bu kilisenin giriş katındaki sütun başlıkları kaba kuvveti temsil eden Dor Nizamındadır.
- Aynı kilisenin ikinci katındaki sütun başlıkları ise Aklı betimleyen İon Nizamındadır.
- Üçüncü katta ise Güzelliği gösteren Korint tipi başlıkları görürüz..
- En üst katta ise Güzellik ile Akıl ve Hikmeti birleştiren Kompozit başlıklar görümüze çarpar..
İnsan düşününce neler üretebiliyor değil mi ?
Keşke bizler de başkalarının eksiklerini göreceğimize, düşünerek veya çalışarak toplumumuza bir nebze katkımız olsa..
Dr. Ahmet Girgin